Soru Sor
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Ormanlardan elde edilen temel ürün odundur fakat ormanlardan veya orman açıklıklarından elde edilecek farklı ürünlerde vardır. Mesela ilk çağ insanları ormanları; ateş, barınma, gıda, şifa giysi, kozmetik vb. birçok alanda kullanıyorlardı; ormanlardan elde edilen bütün bu hizmetler odun dışı orman ürünleri olarak adlandırılır.
A) Bitkisel Kökenli Ürünler
Reçine, bitkilerin zamk adı verilen ağaçların kabuklarından sızarak donan ve sarı- kırmızımtırak sert bir maddenin içinde veya bitki yağlarının içerisinde eriyik halde bulunur. Salgı kanallarında toplanan reçine ağaçların darbe gören yerlerini onarmak için ağaç tarafından kullanılır. Reçine elde etmek için bitkinin kabuğunu özel bir bıçakla çiziktirilip balyoz veya alev yardımıyla yaralanması sonucu akan reçine kova, şişe vb. materyal tarafından toplanır. Sığla yağı, Laz Sakızı vb. balsam yağlar da bu şekilde elde edilir. Reçine; mürekkep ve cila yapımında, boyacılık ve keman gibi yaylı enstrümanlarda sesin daha iyi çıkmasını sağlamak için tellere sürülmek gibi farklı yerlerde kullanılır. Defne, Ihlamur, Akasya, Okaliptüs, Sığla gibi bitki türlerinin yapraklarını geçmişten bugüne şifa bulmak için kullanmakla kalmamış ilaç yapımında bitkilerin sağladığı yararlardan yola çıkarak onları kendimize kılavuz bellemişizdir. Bu yaprakların binbir türlü yararları bulunmaktadır, mesela defne yaprağı vücut direncini sağlayarak hastalıklara karşı vücudun direncini arttırır. Keskin, ferah kokusu sayesinde solunum yolu organlarını iyileştirici etkileri rol oynamakla birlikte ağız kokusunu da giderir. Cildi nemlendirici, pürüzsüzleştirici etkilerinin yanında vücutta biriken zararlı maddelerin de boşaltım yoluyla atılmasını sağlar. Ihlamur yaprağı ise günlük hayatta sıkça karşılaştığımız sorunların başında gelen stres ve sinire karşı yatıştırıcı özelliği bulunmakla birlikte bağırsak sancılarına da iyi gelir. Akasya yaprağının hoş ve keskin kokusunu veren maddeler akciğer ve boğazlardaki enfeksiyon kapmış hücreleri temizleyerek bu hastalıktan muzdarip kişilerin rahat nefes almasını sağlar. Okaliptüs yaprağıysa çayı olmasının yanında yapraklarını ezerek de kas kasılmasının yaşandığı bölgeye elde edilen merhem sürülebilir. Sığla ağacının yapraklarından ziyade onun yağı özel işlemlerden geçerek kullanılması halinde meme kanseri başta olmak üzere kanser hücrelerinin yayılmasını önlemekle kalmaz antiseptik özelliği sayesinde yaraların iyileşmesini kolaylaştırır. Bitkilerin sadece yaprakları değil aynı zamanda meyve, kök, gövde, soğan, tohumları da şifa, gıda ve materyal niyetine insanlar tarafından çeşitli amaçlarda talep edilir. Ceviz, kestane, fındık, kızılcık, alıç, keçiboynuzu, sumak, frenk üzümü, cehri, kuş burnu, böğürtlen; fıstık çamı, meşe, ardıç; orman gülü, acı çiğdem, beyaz zambak, çöven, kardelen, sümbül, nergiz, çoban lalesi, orkide; adaçayı, dağ çayı, kuşdili, kekik, oğul otu; meyan kökü, sinseng kökü bunlardan birkaçıdır. Bitkisel kökenli ürünler içerisinde mantarlar ayrı bir yer tutar çünkü onlar ne bitki ne de hayvan olarak kabul edilirler. Mantarların bitki sayılmamasının en büyük nedeni klorofil bulundurmamasıdır bu nedenle o mantarlar dünyasına ait bir canlıdır. Her ne kadar hangi canlı grubuna ait olduğu yeni keşfedilmiş olsa da mantarlar, MÖ. 372 yılında ilk defa Theophrast tarafından belgelenmiştir. Mineral ve vitamin deposu olarak günümüzde insanların çokça tükettiği mantarların gerek kendisi gerekse kendisinden elde edilen suyun yararları çok fazladır. Antioksidan bakımından zengin olan mantar, vücut direncini artırır ve hastalıklara karşı koruma sağlar. Selenyum bakımından zengin olan mantar, genç hücre oluşumunu artırırken kanserli hücre sayısını da azaltır. Mantarlar, güneşten sonra en fazla D vitamini bulunduran canlılardır ve eğer siz mantarı ikiye ayırıp güneşte bekletirseniz güneşten aldığı D vitaminini bünyesinde depo edecektir. Doğada; renk, şekil, koku, parlaklık vb. farklı özelliklerde mantar çeşitlerine rastlamak mümkün olup aralarında masum olmayan zehirli türler de barındırırlar. Aynı bölgede yetişen mantar türleri, birbirlerinden kolayca ayırt edilememekle birlikte tüketildiği taktide gıda zehirlenmesi, yorgunluk, şiddetli ağrı, baş dönmesi, sarılık, soğuk terleme vb. belirtilere ve hatta ölüme dâhi yol açabilmektedirler. Liken, insanlar tarafından sıkça yosunla karıştırılır, oysaki liken başlı başına organizma bile değildir; mantarlar ve fotosentetik su yosunlarından meydana gelen simbiyotik birlikteliklerdir. Yosun ise kök, yaprak ve gövdesi farklılaşmamış ilkel bir briyofittir. Yosunlar ise Kuzey Avrupa ülkelerinde gübre olarak kullanılmaktadır. Liken, parfüm endüstrisinde kullanılmakla birlikte gelecekte güneşten koruyucu krem olarak kullanılabilirler. Buğdaygillerden olan sulak yerlerde yetişen, boğumlu ve sert gövdesi olan kamış, birçok çeşidi olan bitkilerin ortak adıdır. İçi boş ve sert yapılı olduğundan flüt, kaval gibi müzik enstrümanları yapımında kullanılmakla beraber balıkçıların olta yapımında, sepet ve hasır yapımında da kullanılır. Modern evlerde süs eşyası olarak sıkça kullanılmaya başlanan kamışın uzun liflerinde basit şekerlere rastlanılır; bu şekerler tüketildiği taktirde vücuda herhangi bir tehlikesi yoktur öyle ki kan şekerini dengeler, kanserli hücreleri yok etme ya da vücuttan uzaklaştırma görevinin yanı sıra kansızlığa da iyi gelir. Dünya sağlık Örgütüne göre, 4.000’i bitkisel ilaç yapımında yaygın olarak kullanılırken %10’u ticaret gibi çeşitli amaçlarla kullanılmakta olan 20 bin civarında bitki vardır. Meyveler doğanın bizlere sunmuş olduğu doğal tatlılar olup insanların en çok tükettiği, çeşitli tat ve lezzetlerde, tohum taşıyan organlardır. Meyvelerin suyundan elde edilen içecekler her ne kadar %100 doğal olmasa da market raflarında uzun zamandır görülmektedir. İnsanlar bu meyvelerin sularından elde ettikleri içecekleri içmekle kalmaz aynı zamanda ondan geriye kalan posaları da en basitinden kek ve pastaların içine katık olarak koyulabilir. Böylece hem meyvenin tamamı kullanılmış olup kek ve pastalarda aromatik tatlar oluşturulur hem de yine kabuğunun sağladığı yarlarla vücudumuzun bağışıklık sistemini güçlendirir.
B) Hayvansal Kökenli Ürünler
Ormanlar; sadece bitkiler veya dolaylı olarak bitkilerden elde edilen ürünlerden oluşmaz, çoğu canlının hayatını idame ettirebilmesi için mesken tuttuğu alanlardır da. İlk insanlar yiyecek-giyecek ihtiyaçlarını karşılamak, nesillerinin devamını sağlamak amacıyla bu canlılardan özellikle hayvanları kullanmışlardır. Balıklar, doğanın bizlere sunmuş olduğu lezzeti protein depolarıdır. Türkiye, balık tüketimi konusunda özellikle uzak doğu ülkelerine kıyasla çok geride olup uzmanlar sürekli beyaz et yemeleri için insanlara tavsiyelerde bulunur. Balıklar, vücudun alması gereken Omega-3 yağlarını içinde bulundurur ki beyin gelişimi, göz ve kalp sağlığı başta olmak üzere diğer yararları düşünüldüğünde tüketilmesi daha bir önem arz eder. Balıkların varlığı hemen hemen dünyanın şekillenmeye başladığı zamanlara kadar gider, bu yüzden daha keşfedilmemiş balık türleri de olmak üzere sayıları çok fazladır. Balıkların etinden yararlandığımız gibi derisinden de yararlanıyoruz, Brezilyalı araştırmacılar, tilapia balığının derisini ciddi yanıkların tedavisinde kullanarak hem yaraların daha kısa sürede ve daha az acı vererek iyileşmesi hem de tıbbi masrafların karşılanması sağlanıyor. Ünlü Japon bilim adamı Kohei Kihara, dünya insanlarının yıllık balık tüketiminin 16 kilo olduğunu lakin Türkiye’de bu sayının 8 dolaylarına düştüğünü ifade edip Türkiye için büyük eksiklik olduğunu söyledi ki bu durum Japonlar için böyle değil, onlar haftada 1 kilo olmak üzere yılda ortalama 60 kilo balık tüketiyorlar. Kalsiyum ve fosfat içeren balık pullarına ayrıca değinen Kihara, pulların toz haline getirildikten sonra tabletlere koyulup eklem ağrıları olanların bu tabletleri suyla karıştırarak içtiklerini söyledi. Kuşlar, ormanın vazgeçilmez müzik sanatçıları ve renkleridir. Çeşitli renk, büyüklük ve nişe sahip kuşlar, ilk çağ insanları tarafından besin olarak tüketilmekle kalmayıp sert gagalarını deriye daha etkili şekilde nüfuz etmesi adına ok ucu olarak kullanmışlardır. Kuş tüyleri, en çok bilineni Amerikan Kızılderililer olmak üzere Maya, Mısır, İnka ve Asya Şamanizm geleneklerinde önemli bir yeri vardır. Güç ve otoriteyi temsil etmesinin yanı sıra göğe yükselme, hakikat, doğruluk, ilahi adalet ve hafifliğin sembolü olarak da bilinmektedir. Kuş tüyünden tekstil sanayileri de yararlanıyor öyle ki kıyafet, atkı, şapka, ayakkabı gibi aksesuarların süslemesi kuş tüyüyle yapılmakla birlikte yastıklarının kuş tüyünden olmasını isteyenlerin sayısı da azımsanmayacak ölçüde fazladır. Sülünler familyasından olan bıldırcın, sahip olduğu potansiyel etten ziyade daha çok yumurtası tercih edilmekte ve tüketilmektedir. Bıldırcın yumurtası, A-D vitaminlerinin yanı sıra soydum, potasyum ve kalsiyum elementleri bol miktarda bulunur. Av ve yaban hayvanları gerek geçmişte gerekse günümüzde kürkleri için, nesli tükenme tehlikesi altında olup olmadığını bile bilmeyen, bilinçsiz avcılar tarafından dünyevi arzularını yerine getirmek isteyen insanlar için katledilmektedirler. Geçmişte bu bir zorunluluktu, insanlar pamuğu işlemeyi bilmediği için av hayvanlarını pekâlâ avlayabilirlerdi ama günümüz için bu durum etik olmamakla birlikte yasadışıdır. Tüm dünyada Vulpes vulpes olarak bilinen kızıl tilki; kürkünden ziyade onun kuyruğunu, bir takım zevk sahibi (!) insanlar tarafından anahtarlık veya araba süsü olarak kullanmaktadırlar. Selachimorpha olarak bilinen köpekbalığı, sahip olduğu keskin dişlerini bir kolye uğruna kaybetmekte olup geyik, gergedan, antilop, dağ keçisi, zürafa, bizon, manda, boğa gibi hayvanların boynuzları kaçak satışa çıkarılarak her geçen gün değeri yükselmektedir. Boynuzlar; genellikle eğri, kıvrak ve spiral şeklinde olmakla birlikte uçları sivridir. Boynuzlu hayvanlar; kendilerini tehlikeli hayvanlardan korumak, dişiyle çiftleşebilme şansını elinde tutmak için diğer erkek adaylarla mücadele etmek, kaşınan kısımlarına ulaşmak, barınak için kullanacağı malzemeyi boynuzları yardımıyla sürüklemek gibi farklı amaçlar doğrultusunda kullanmaktadırlar. Diğer yandan bir türe ait hayvanın sürüye önderlik etmesi yani sürü lideri olması onun boynuzunun büyüklüğüne, ihtişamına bağlı olabilmekte olup sığır, keçi gibi hayvanlarda vücut sıcaklığının dengelenmesi yine boynuzlar tarafından sağlanır. Gerek kemik gerekse keratin katmalarından oluşan boynuzlar, sahip olduğu sertlik sayesinde çeşitli aksesuarlarda kullanılır, mesela: başta dağ evleri olmak üzere duvarların geyik boynuzuyla dekore edilmiş olduğunu görürüz, Yahudiler koç boynuzundan yapılma “shofar” adını verdiği müzik aletini dini törenlerde çalarlar, kadeh, bıçak sapı, bıçak kını, barutluk, masa, sandalye, koltuk, yay, düğme, heykel, tarak, kask vb. birçok alet edevat saymamız mümkün.
C) Mineral Kökenli Ürünler
Bizler ekosistemin tanımını yaparken canlı varlıkların onları saran cansız çevreleriyle olan karşılıklı her türlü etkileşimi şeklinde yaparız. İşte burada bahsi geçen cansız çevre ışık, sıcaklık, iklim, su, toprak ve mineraller, ortamın PH derecesi gibi faktörlerdir. Doğadaki her faktör birbiriyle bağlantılı olup birinin yok olması halinde doğal dengenin bozulması kaçınılmazdır. Mesela, güneş ışığı, bitkilerin fotosentez yapması sonucu oksijen açığa çıkarmasına yardımcı olurken güneşin olmadığı durumda bitkiler içlerinde bulunan karbondioksiti dışarı salamaz ve ölürler. Sıcaklık keza olmadığı durumda canlılar metabolik faaliyetlerini gerçekleştirememekle birlikte ne üreyebilirler ne de gelişebilirler. Canlıların metabolik faaliyetlerine etki eden bir diğer faktör de ortamın PH değeridir; hücresel solunum, enzim aktiviteleri ancak belli bir PH aralığında gerçekleşebilir. Yerin en dip katmanında bulunan, magmanın kendisine sağlamış olduğu karbondioksit gazının basıncı sayesinde yeryüzüne çıkan maden suyu, geçtiği her katmanın minerallerini almakla birlikte çıktığı yerin jeolojik özelliklerini taşır. Koruma altındaki yeraltı sularından ya kuyu açılarak ya da direkt kaynağından alınarak elde edilir. Maden suyu adını alabilmesi için çözünmüş katı madde içeriği 250 ppm’den daha az olmaması gerekmektedir. Vücudumuz kendisi için gerekli maddeleri her zaman sentezleyemez, dışarıdan takviye alması gerekir; karbonik asitten oluşan maden suyu da bunlardan birisidir. Maden suyunun içerisinde en çok bulunan elementler: kalsiyum, magnezyum, sodyum ve klorürdür. Sağladığı yararlar başta vücudun mineral eksikliğini gidermesi olmak üzere vücudun su dengesini düzenler, enerji ve zindelik kazandırır, vücut fonksiyonlarının düzenli çalışmasına yardım eder, düzenli kullanıldığı taktirde hastalık riskini azaltır. Gelgelelim bu sulara adını veren madenlere; yeraltında iç ve dış etmenler sonucu kendiliğinden oluşan doğal minerallerdir. Türkiye’de değerli metaller, endüstriyel ham maddeler ve doğal taşlardan olmak üzere 77 çeşit maden çıkarılmaktadır. MTA Genel Müdürlüğü’ne göre rezervi en çok bulunan maden dolomit olup 15 trilyon ton olarak belirtilmiştir. Dolomit, özellikle karayolu, demiryolu inşaatlarında kullanılmakla birlikte 30’dan fazla kullanım alanı vardır. Doğanın bize sunmuş olduğu madenler arasında en fazla kullandığımız demir madeni olup kullanım alanları otomotiv, inşaat, demir-çelik sektörleri başta olmak üzere sayısız kullanım alanı vardır. Dünyanın sıvı çekirdeğinin demir-nikel alaşımı olma ihtimalinin yüksek olduğu düşünülmekle birlikte çekirdeğin yoğun demir miktarının, dünyanın manyetik alanına etki ettiği de söylenenler arasındadır. Demir cevherleri doğada oksit halde bulunmadıklarından öncelikle kavrulup oksit haline getirilir, ardından kimyasal indirgeme işlemi yapılır ki böylece oksidin bünyesine oksijen alarak metalik demir elde edilir. Pik adı verilen bu demir kırılgan bir yapıda olmasına karşın çelik veya döküm eşyası elde etmek için kullanılır. Altın, doğada bulunan en değerli metal olarak çoğumuz tarafından yanlış bilinir. Rodyum ve Paladyum elementlerinden sonra ancak üçüncü sırada kendine yer bulabilmiştir. Ne var ki, diğer elementlerin daha değerli oluşu altın kadar ünlü olduğu anlamına gelmez çünkü altın, insanların uğruna hayvanları katlettiği istek ve arzularını karşılayan eşsiz bir mücevherdir. Gösteriş meraklı insanların altına olan ilgisi dışında altın; paslanmaz, matlaşmaz, kararmaz; kolayca dövülür, kabartılır, oyulur, dökülebilir olup işlenmesi kolay bir metaldir. Günümüzde geleceğe yatırım olarak kabul edilen altın, yüzyıllar boyunca ticaret maksadıyla insanlar tarafından para olarak kullanılmıştır. Periyodik tabloda Rn sembolüyle gösterilip atom numarası 45 olan Rodyum; katı, dayanıklı, gümüşümsü beyaz renklidir; yansıma oranı altından bin kat daha fazladır ki bu özelliği onun pahalı takılarda kullanılmasına sebeptir. Başlıca otomotiv sektöründe katalizör olarak kullanılır; motordan çıkan zararlı gazları daha az zararlı hale dönüştürür. Asitlere karşı son derece dayanıklıdır, öyle ki nitrik asit bu elementi tek başına çözemediği gibi hidroklorik asitle bir araya gelmesi sonucu çok az çözülebilir; pudra halindeyken de sadece sülfürik asit çözebilir. İşlenmesi zor olup nadir bulunan bu element son derece zehirli olmakla birlikte kanserojen bir yapıya sahiptir. Periyodik tabloda Pd sembolüyle gösterilip atom numarası 46 olan, platine benzerliğiyle tanınan Paladyum; beyaz altının da yapı taşıdır. Paladyum, kendi hacminden 900 kat daha fazla hidrojeni emebilirken 350 katını da bünyesinde depolayabilir; bu süreçte genişlemekle kalmaz daha sert ve güçlü olur. En yaygın kullanım yeri otomobillerin katalitik konvertörlerde kullanılır ki bu çevreye zararlı gazların emisyon oranını düşürür. Kristal yapı, saydamlık, dayanıklılık ve ışık yansıtıcı gibi özellikleri sebebiyle seçilip işlenen muazzam maddelerdir değerli taşlar. Doğada oluşum süresi milyonlar alan değerli taşlar, günümüzde en çok mücevherat yapımında kullanılmakla birlikte sanayinin değişik kollarında da kendisinden yararlanılmaktadır. Herhangi bir taşın, değerli taş kabul edilebilmesi için sertlik derecesinin 7’den büyük olması gerekmektedir. Dünya üzerinde keşfedilmiş en değerli taş olan elmas, değerli taşlar içerisinde en değerli olanıdır da. Elmasın Mohs sertlik ölçeğine göre derecesi 10 olup kendisi hariç hiçbir madde ona zarar veremez. Saf karbondan oluşup kristalize bir element olan elmas, yüzeyindeki yansımalar bir yana refraksiyon ve dispersiyon özellikleri sayesinde parlak bir görünüme sahiptir. Dünya çekirdeğine yakın derinliklerde bulunan elmasın oluşması için yüksek sıcaklık ve basınç gereklidir. Elmasla aynı özellikleri taşımasının yanı sıra onun yavrusu olarak da adlandırılan pırlanta, elmasın kesilip parlatılması sonucu elde edilir. Taşların kraliçesi unvanına sahip olan ve en değerli taşlar arasında ikinci sırada yer alan zümrüt, yeşil ve yeşilin farklı tonlarını teşkil etmesinin yanında değeri de onun şeffaflığı ve koyuluğuna bağlı olarak değişir; zümrüt ne kadar koyu ve parlaksa o derece değerlidir. Zümrüt, Işığı kırma ve yansıtma gücünün az olmasının yanında yakın değerdeki taşlara oranla parlaklığı azdır. Sertlik derecesi 7,5-8 olan zümrüt; stres ve depresyonu azaltmasının yanında bağışıklık sistemini güçlendirir, sinir sistemini korur, pozitif enerji sağlayarak insanda yaşama isteği uyandırır. İlk bakışta göze çarpan canlı bordo kırmızı rengiyle insanları cezbeden yakut, elmastan sonra en sert taş olmasının yanında zümrüt ve safirin ardından en değerli dördüncü taştır. Birçok medeniyet tarafından “Değerli taşların efendisi” olarak adlandırılan yakutun sertlik skalası 9’dur. Yakut gibi bu taşta insana ruhen ve bedenen şifa sağlar; konsantrasyonu artırıp odaklanmayı sağlar, alkol alma isteğini bastırır, kolesterole iyi geldiği veya hiperaktif çocukların sakinleşmesine yardımcı olması gibi… Safir, diğer adıyla gökyakut, denge taşı olarak bilinir. Safir, gecenin koyu rengi olan lacivert renginde imgeleşse de gözümüzde, doğada birçok renkte oluşabilir. Sertlik derecesi 9 mohs olan safir, yakutla karşılaştırıldığında birçok özelliği benzerdir, öyle ki aralarındaki farkı anlamak yakutun renk tonlarıyla belirlenir. Safir, kırılmaz ve çizilmez özelliği sayesinde günümüzde cep telefonlarının ekran, düğme ya da kamera merceklerinde kullanılmasının yanında zirkonya ve alüminyum oksinitrit ile birlikte askeri araçların kırılmaz camlarında kullanılır. Değerli taşların kullanım alanları büyük ölçüde mücevherat olup onlara renk ve canlılık katması adına bir diğer alternatif ise yarı değerli taşlardır, bunlar: ametist, akuvamarin, oniks, kalseduan, kaplangözü, malahit, akil taşı bunlardan birkaçıdır.
Tarih: 2020-12-16 10:20:22 Kategori: Hayat Bilgisi
Soru Tarat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Odun dışı orman ürünleri hakkında Nedir
A) Bitkisel Kökenli Ürünler
Reçine, bitkilerin zamk adı verilen ağaçların kabuklarından sızarak donan ve sarı- kırmızımtırak sert bir maddenin içinde veya bitki yağlarının içerisinde eriyik halde bulunur. Salgı kanallarında toplanan reçine ağaçların darbe gören yerlerini onarmak için ağaç tarafından kullanılır. Reçine elde etmek için bitkinin kabuğunu özel bir bıçakla çiziktirilip balyoz veya alev yardımıyla yaralanması sonucu akan reçine kova, şişe vb. materyal tarafından toplanır. Sığla yağı, Laz Sakızı vb. balsam yağlar da bu şekilde elde edilir. Reçine; mürekkep ve cila yapımında, boyacılık ve keman gibi yaylı enstrümanlarda sesin daha iyi çıkmasını sağlamak için tellere sürülmek gibi farklı yerlerde kullanılır. Defne, Ihlamur, Akasya, Okaliptüs, Sığla gibi bitki türlerinin yapraklarını geçmişten bugüne şifa bulmak için kullanmakla kalmamış ilaç yapımında bitkilerin sağladığı yararlardan yola çıkarak onları kendimize kılavuz bellemişizdir. Bu yaprakların binbir türlü yararları bulunmaktadır, mesela defne yaprağı vücut direncini sağlayarak hastalıklara karşı vücudun direncini arttırır. Keskin, ferah kokusu sayesinde solunum yolu organlarını iyileştirici etkileri rol oynamakla birlikte ağız kokusunu da giderir. Cildi nemlendirici, pürüzsüzleştirici etkilerinin yanında vücutta biriken zararlı maddelerin de boşaltım yoluyla atılmasını sağlar. Ihlamur yaprağı ise günlük hayatta sıkça karşılaştığımız sorunların başında gelen stres ve sinire karşı yatıştırıcı özelliği bulunmakla birlikte bağırsak sancılarına da iyi gelir. Akasya yaprağının hoş ve keskin kokusunu veren maddeler akciğer ve boğazlardaki enfeksiyon kapmış hücreleri temizleyerek bu hastalıktan muzdarip kişilerin rahat nefes almasını sağlar. Okaliptüs yaprağıysa çayı olmasının yanında yapraklarını ezerek de kas kasılmasının yaşandığı bölgeye elde edilen merhem sürülebilir. Sığla ağacının yapraklarından ziyade onun yağı özel işlemlerden geçerek kullanılması halinde meme kanseri başta olmak üzere kanser hücrelerinin yayılmasını önlemekle kalmaz antiseptik özelliği sayesinde yaraların iyileşmesini kolaylaştırır. Bitkilerin sadece yaprakları değil aynı zamanda meyve, kök, gövde, soğan, tohumları da şifa, gıda ve materyal niyetine insanlar tarafından çeşitli amaçlarda talep edilir. Ceviz, kestane, fındık, kızılcık, alıç, keçiboynuzu, sumak, frenk üzümü, cehri, kuş burnu, böğürtlen; fıstık çamı, meşe, ardıç; orman gülü, acı çiğdem, beyaz zambak, çöven, kardelen, sümbül, nergiz, çoban lalesi, orkide; adaçayı, dağ çayı, kuşdili, kekik, oğul otu; meyan kökü, sinseng kökü bunlardan birkaçıdır. Bitkisel kökenli ürünler içerisinde mantarlar ayrı bir yer tutar çünkü onlar ne bitki ne de hayvan olarak kabul edilirler. Mantarların bitki sayılmamasının en büyük nedeni klorofil bulundurmamasıdır bu nedenle o mantarlar dünyasına ait bir canlıdır. Her ne kadar hangi canlı grubuna ait olduğu yeni keşfedilmiş olsa da mantarlar, MÖ. 372 yılında ilk defa Theophrast tarafından belgelenmiştir. Mineral ve vitamin deposu olarak günümüzde insanların çokça tükettiği mantarların gerek kendisi gerekse kendisinden elde edilen suyun yararları çok fazladır. Antioksidan bakımından zengin olan mantar, vücut direncini artırır ve hastalıklara karşı koruma sağlar. Selenyum bakımından zengin olan mantar, genç hücre oluşumunu artırırken kanserli hücre sayısını da azaltır. Mantarlar, güneşten sonra en fazla D vitamini bulunduran canlılardır ve eğer siz mantarı ikiye ayırıp güneşte bekletirseniz güneşten aldığı D vitaminini bünyesinde depo edecektir. Doğada; renk, şekil, koku, parlaklık vb. farklı özelliklerde mantar çeşitlerine rastlamak mümkün olup aralarında masum olmayan zehirli türler de barındırırlar. Aynı bölgede yetişen mantar türleri, birbirlerinden kolayca ayırt edilememekle birlikte tüketildiği taktide gıda zehirlenmesi, yorgunluk, şiddetli ağrı, baş dönmesi, sarılık, soğuk terleme vb. belirtilere ve hatta ölüme dâhi yol açabilmektedirler. Liken, insanlar tarafından sıkça yosunla karıştırılır, oysaki liken başlı başına organizma bile değildir; mantarlar ve fotosentetik su yosunlarından meydana gelen simbiyotik birlikteliklerdir. Yosun ise kök, yaprak ve gövdesi farklılaşmamış ilkel bir briyofittir. Yosunlar ise Kuzey Avrupa ülkelerinde gübre olarak kullanılmaktadır. Liken, parfüm endüstrisinde kullanılmakla birlikte gelecekte güneşten koruyucu krem olarak kullanılabilirler. Buğdaygillerden olan sulak yerlerde yetişen, boğumlu ve sert gövdesi olan kamış, birçok çeşidi olan bitkilerin ortak adıdır. İçi boş ve sert yapılı olduğundan flüt, kaval gibi müzik enstrümanları yapımında kullanılmakla beraber balıkçıların olta yapımında, sepet ve hasır yapımında da kullanılır. Modern evlerde süs eşyası olarak sıkça kullanılmaya başlanan kamışın uzun liflerinde basit şekerlere rastlanılır; bu şekerler tüketildiği taktirde vücuda herhangi bir tehlikesi yoktur öyle ki kan şekerini dengeler, kanserli hücreleri yok etme ya da vücuttan uzaklaştırma görevinin yanı sıra kansızlığa da iyi gelir. Dünya sağlık Örgütüne göre, 4.000’i bitkisel ilaç yapımında yaygın olarak kullanılırken %10’u ticaret gibi çeşitli amaçlarla kullanılmakta olan 20 bin civarında bitki vardır. Meyveler doğanın bizlere sunmuş olduğu doğal tatlılar olup insanların en çok tükettiği, çeşitli tat ve lezzetlerde, tohum taşıyan organlardır. Meyvelerin suyundan elde edilen içecekler her ne kadar %100 doğal olmasa da market raflarında uzun zamandır görülmektedir. İnsanlar bu meyvelerin sularından elde ettikleri içecekleri içmekle kalmaz aynı zamanda ondan geriye kalan posaları da en basitinden kek ve pastaların içine katık olarak koyulabilir. Böylece hem meyvenin tamamı kullanılmış olup kek ve pastalarda aromatik tatlar oluşturulur hem de yine kabuğunun sağladığı yarlarla vücudumuzun bağışıklık sistemini güçlendirir.
B) Hayvansal Kökenli Ürünler
Ormanlar; sadece bitkiler veya dolaylı olarak bitkilerden elde edilen ürünlerden oluşmaz, çoğu canlının hayatını idame ettirebilmesi için mesken tuttuğu alanlardır da. İlk insanlar yiyecek-giyecek ihtiyaçlarını karşılamak, nesillerinin devamını sağlamak amacıyla bu canlılardan özellikle hayvanları kullanmışlardır. Balıklar, doğanın bizlere sunmuş olduğu lezzeti protein depolarıdır. Türkiye, balık tüketimi konusunda özellikle uzak doğu ülkelerine kıyasla çok geride olup uzmanlar sürekli beyaz et yemeleri için insanlara tavsiyelerde bulunur. Balıklar, vücudun alması gereken Omega-3 yağlarını içinde bulundurur ki beyin gelişimi, göz ve kalp sağlığı başta olmak üzere diğer yararları düşünüldüğünde tüketilmesi daha bir önem arz eder. Balıkların varlığı hemen hemen dünyanın şekillenmeye başladığı zamanlara kadar gider, bu yüzden daha keşfedilmemiş balık türleri de olmak üzere sayıları çok fazladır. Balıkların etinden yararlandığımız gibi derisinden de yararlanıyoruz, Brezilyalı araştırmacılar, tilapia balığının derisini ciddi yanıkların tedavisinde kullanarak hem yaraların daha kısa sürede ve daha az acı vererek iyileşmesi hem de tıbbi masrafların karşılanması sağlanıyor. Ünlü Japon bilim adamı Kohei Kihara, dünya insanlarının yıllık balık tüketiminin 16 kilo olduğunu lakin Türkiye’de bu sayının 8 dolaylarına düştüğünü ifade edip Türkiye için büyük eksiklik olduğunu söyledi ki bu durum Japonlar için böyle değil, onlar haftada 1 kilo olmak üzere yılda ortalama 60 kilo balık tüketiyorlar. Kalsiyum ve fosfat içeren balık pullarına ayrıca değinen Kihara, pulların toz haline getirildikten sonra tabletlere koyulup eklem ağrıları olanların bu tabletleri suyla karıştırarak içtiklerini söyledi. Kuşlar, ormanın vazgeçilmez müzik sanatçıları ve renkleridir. Çeşitli renk, büyüklük ve nişe sahip kuşlar, ilk çağ insanları tarafından besin olarak tüketilmekle kalmayıp sert gagalarını deriye daha etkili şekilde nüfuz etmesi adına ok ucu olarak kullanmışlardır. Kuş tüyleri, en çok bilineni Amerikan Kızılderililer olmak üzere Maya, Mısır, İnka ve Asya Şamanizm geleneklerinde önemli bir yeri vardır. Güç ve otoriteyi temsil etmesinin yanı sıra göğe yükselme, hakikat, doğruluk, ilahi adalet ve hafifliğin sembolü olarak da bilinmektedir. Kuş tüyünden tekstil sanayileri de yararlanıyor öyle ki kıyafet, atkı, şapka, ayakkabı gibi aksesuarların süslemesi kuş tüyüyle yapılmakla birlikte yastıklarının kuş tüyünden olmasını isteyenlerin sayısı da azımsanmayacak ölçüde fazladır. Sülünler familyasından olan bıldırcın, sahip olduğu potansiyel etten ziyade daha çok yumurtası tercih edilmekte ve tüketilmektedir. Bıldırcın yumurtası, A-D vitaminlerinin yanı sıra soydum, potasyum ve kalsiyum elementleri bol miktarda bulunur. Av ve yaban hayvanları gerek geçmişte gerekse günümüzde kürkleri için, nesli tükenme tehlikesi altında olup olmadığını bile bilmeyen, bilinçsiz avcılar tarafından dünyevi arzularını yerine getirmek isteyen insanlar için katledilmektedirler. Geçmişte bu bir zorunluluktu, insanlar pamuğu işlemeyi bilmediği için av hayvanlarını pekâlâ avlayabilirlerdi ama günümüz için bu durum etik olmamakla birlikte yasadışıdır. Tüm dünyada Vulpes vulpes olarak bilinen kızıl tilki; kürkünden ziyade onun kuyruğunu, bir takım zevk sahibi (!) insanlar tarafından anahtarlık veya araba süsü olarak kullanmaktadırlar. Selachimorpha olarak bilinen köpekbalığı, sahip olduğu keskin dişlerini bir kolye uğruna kaybetmekte olup geyik, gergedan, antilop, dağ keçisi, zürafa, bizon, manda, boğa gibi hayvanların boynuzları kaçak satışa çıkarılarak her geçen gün değeri yükselmektedir. Boynuzlar; genellikle eğri, kıvrak ve spiral şeklinde olmakla birlikte uçları sivridir. Boynuzlu hayvanlar; kendilerini tehlikeli hayvanlardan korumak, dişiyle çiftleşebilme şansını elinde tutmak için diğer erkek adaylarla mücadele etmek, kaşınan kısımlarına ulaşmak, barınak için kullanacağı malzemeyi boynuzları yardımıyla sürüklemek gibi farklı amaçlar doğrultusunda kullanmaktadırlar. Diğer yandan bir türe ait hayvanın sürüye önderlik etmesi yani sürü lideri olması onun boynuzunun büyüklüğüne, ihtişamına bağlı olabilmekte olup sığır, keçi gibi hayvanlarda vücut sıcaklığının dengelenmesi yine boynuzlar tarafından sağlanır. Gerek kemik gerekse keratin katmalarından oluşan boynuzlar, sahip olduğu sertlik sayesinde çeşitli aksesuarlarda kullanılır, mesela: başta dağ evleri olmak üzere duvarların geyik boynuzuyla dekore edilmiş olduğunu görürüz, Yahudiler koç boynuzundan yapılma “shofar” adını verdiği müzik aletini dini törenlerde çalarlar, kadeh, bıçak sapı, bıçak kını, barutluk, masa, sandalye, koltuk, yay, düğme, heykel, tarak, kask vb. birçok alet edevat saymamız mümkün.
C) Mineral Kökenli Ürünler
Bizler ekosistemin tanımını yaparken canlı varlıkların onları saran cansız çevreleriyle olan karşılıklı her türlü etkileşimi şeklinde yaparız. İşte burada bahsi geçen cansız çevre ışık, sıcaklık, iklim, su, toprak ve mineraller, ortamın PH derecesi gibi faktörlerdir. Doğadaki her faktör birbiriyle bağlantılı olup birinin yok olması halinde doğal dengenin bozulması kaçınılmazdır. Mesela, güneş ışığı, bitkilerin fotosentez yapması sonucu oksijen açığa çıkarmasına yardımcı olurken güneşin olmadığı durumda bitkiler içlerinde bulunan karbondioksiti dışarı salamaz ve ölürler. Sıcaklık keza olmadığı durumda canlılar metabolik faaliyetlerini gerçekleştirememekle birlikte ne üreyebilirler ne de gelişebilirler. Canlıların metabolik faaliyetlerine etki eden bir diğer faktör de ortamın PH değeridir; hücresel solunum, enzim aktiviteleri ancak belli bir PH aralığında gerçekleşebilir. Yerin en dip katmanında bulunan, magmanın kendisine sağlamış olduğu karbondioksit gazının basıncı sayesinde yeryüzüne çıkan maden suyu, geçtiği her katmanın minerallerini almakla birlikte çıktığı yerin jeolojik özelliklerini taşır. Koruma altındaki yeraltı sularından ya kuyu açılarak ya da direkt kaynağından alınarak elde edilir. Maden suyu adını alabilmesi için çözünmüş katı madde içeriği 250 ppm’den daha az olmaması gerekmektedir. Vücudumuz kendisi için gerekli maddeleri her zaman sentezleyemez, dışarıdan takviye alması gerekir; karbonik asitten oluşan maden suyu da bunlardan birisidir. Maden suyunun içerisinde en çok bulunan elementler: kalsiyum, magnezyum, sodyum ve klorürdür. Sağladığı yararlar başta vücudun mineral eksikliğini gidermesi olmak üzere vücudun su dengesini düzenler, enerji ve zindelik kazandırır, vücut fonksiyonlarının düzenli çalışmasına yardım eder, düzenli kullanıldığı taktirde hastalık riskini azaltır. Gelgelelim bu sulara adını veren madenlere; yeraltında iç ve dış etmenler sonucu kendiliğinden oluşan doğal minerallerdir. Türkiye’de değerli metaller, endüstriyel ham maddeler ve doğal taşlardan olmak üzere 77 çeşit maden çıkarılmaktadır. MTA Genel Müdürlüğü’ne göre rezervi en çok bulunan maden dolomit olup 15 trilyon ton olarak belirtilmiştir. Dolomit, özellikle karayolu, demiryolu inşaatlarında kullanılmakla birlikte 30’dan fazla kullanım alanı vardır. Doğanın bize sunmuş olduğu madenler arasında en fazla kullandığımız demir madeni olup kullanım alanları otomotiv, inşaat, demir-çelik sektörleri başta olmak üzere sayısız kullanım alanı vardır. Dünyanın sıvı çekirdeğinin demir-nikel alaşımı olma ihtimalinin yüksek olduğu düşünülmekle birlikte çekirdeğin yoğun demir miktarının, dünyanın manyetik alanına etki ettiği de söylenenler arasındadır. Demir cevherleri doğada oksit halde bulunmadıklarından öncelikle kavrulup oksit haline getirilir, ardından kimyasal indirgeme işlemi yapılır ki böylece oksidin bünyesine oksijen alarak metalik demir elde edilir. Pik adı verilen bu demir kırılgan bir yapıda olmasına karşın çelik veya döküm eşyası elde etmek için kullanılır. Altın, doğada bulunan en değerli metal olarak çoğumuz tarafından yanlış bilinir. Rodyum ve Paladyum elementlerinden sonra ancak üçüncü sırada kendine yer bulabilmiştir. Ne var ki, diğer elementlerin daha değerli oluşu altın kadar ünlü olduğu anlamına gelmez çünkü altın, insanların uğruna hayvanları katlettiği istek ve arzularını karşılayan eşsiz bir mücevherdir. Gösteriş meraklı insanların altına olan ilgisi dışında altın; paslanmaz, matlaşmaz, kararmaz; kolayca dövülür, kabartılır, oyulur, dökülebilir olup işlenmesi kolay bir metaldir. Günümüzde geleceğe yatırım olarak kabul edilen altın, yüzyıllar boyunca ticaret maksadıyla insanlar tarafından para olarak kullanılmıştır. Periyodik tabloda Rn sembolüyle gösterilip atom numarası 45 olan Rodyum; katı, dayanıklı, gümüşümsü beyaz renklidir; yansıma oranı altından bin kat daha fazladır ki bu özelliği onun pahalı takılarda kullanılmasına sebeptir. Başlıca otomotiv sektöründe katalizör olarak kullanılır; motordan çıkan zararlı gazları daha az zararlı hale dönüştürür. Asitlere karşı son derece dayanıklıdır, öyle ki nitrik asit bu elementi tek başına çözemediği gibi hidroklorik asitle bir araya gelmesi sonucu çok az çözülebilir; pudra halindeyken de sadece sülfürik asit çözebilir. İşlenmesi zor olup nadir bulunan bu element son derece zehirli olmakla birlikte kanserojen bir yapıya sahiptir. Periyodik tabloda Pd sembolüyle gösterilip atom numarası 46 olan, platine benzerliğiyle tanınan Paladyum; beyaz altının da yapı taşıdır. Paladyum, kendi hacminden 900 kat daha fazla hidrojeni emebilirken 350 katını da bünyesinde depolayabilir; bu süreçte genişlemekle kalmaz daha sert ve güçlü olur. En yaygın kullanım yeri otomobillerin katalitik konvertörlerde kullanılır ki bu çevreye zararlı gazların emisyon oranını düşürür. Kristal yapı, saydamlık, dayanıklılık ve ışık yansıtıcı gibi özellikleri sebebiyle seçilip işlenen muazzam maddelerdir değerli taşlar. Doğada oluşum süresi milyonlar alan değerli taşlar, günümüzde en çok mücevherat yapımında kullanılmakla birlikte sanayinin değişik kollarında da kendisinden yararlanılmaktadır. Herhangi bir taşın, değerli taş kabul edilebilmesi için sertlik derecesinin 7’den büyük olması gerekmektedir. Dünya üzerinde keşfedilmiş en değerli taş olan elmas, değerli taşlar içerisinde en değerli olanıdır da. Elmasın Mohs sertlik ölçeğine göre derecesi 10 olup kendisi hariç hiçbir madde ona zarar veremez. Saf karbondan oluşup kristalize bir element olan elmas, yüzeyindeki yansımalar bir yana refraksiyon ve dispersiyon özellikleri sayesinde parlak bir görünüme sahiptir. Dünya çekirdeğine yakın derinliklerde bulunan elmasın oluşması için yüksek sıcaklık ve basınç gereklidir. Elmasla aynı özellikleri taşımasının yanı sıra onun yavrusu olarak da adlandırılan pırlanta, elmasın kesilip parlatılması sonucu elde edilir. Taşların kraliçesi unvanına sahip olan ve en değerli taşlar arasında ikinci sırada yer alan zümrüt, yeşil ve yeşilin farklı tonlarını teşkil etmesinin yanında değeri de onun şeffaflığı ve koyuluğuna bağlı olarak değişir; zümrüt ne kadar koyu ve parlaksa o derece değerlidir. Zümrüt, Işığı kırma ve yansıtma gücünün az olmasının yanında yakın değerdeki taşlara oranla parlaklığı azdır. Sertlik derecesi 7,5-8 olan zümrüt; stres ve depresyonu azaltmasının yanında bağışıklık sistemini güçlendirir, sinir sistemini korur, pozitif enerji sağlayarak insanda yaşama isteği uyandırır. İlk bakışta göze çarpan canlı bordo kırmızı rengiyle insanları cezbeden yakut, elmastan sonra en sert taş olmasının yanında zümrüt ve safirin ardından en değerli dördüncü taştır. Birçok medeniyet tarafından “Değerli taşların efendisi” olarak adlandırılan yakutun sertlik skalası 9’dur. Yakut gibi bu taşta insana ruhen ve bedenen şifa sağlar; konsantrasyonu artırıp odaklanmayı sağlar, alkol alma isteğini bastırır, kolesterole iyi geldiği veya hiperaktif çocukların sakinleşmesine yardımcı olması gibi… Safir, diğer adıyla gökyakut, denge taşı olarak bilinir. Safir, gecenin koyu rengi olan lacivert renginde imgeleşse de gözümüzde, doğada birçok renkte oluşabilir. Sertlik derecesi 9 mohs olan safir, yakutla karşılaştırıldığında birçok özelliği benzerdir, öyle ki aralarındaki farkı anlamak yakutun renk tonlarıyla belirlenir. Safir, kırılmaz ve çizilmez özelliği sayesinde günümüzde cep telefonlarının ekran, düğme ya da kamera merceklerinde kullanılmasının yanında zirkonya ve alüminyum oksinitrit ile birlikte askeri araçların kırılmaz camlarında kullanılır. Değerli taşların kullanım alanları büyük ölçüde mücevherat olup onlara renk ve canlılık katması adına bir diğer alternatif ise yarı değerli taşlardır, bunlar: ametist, akuvamarin, oniks, kalseduan, kaplangözü, malahit, akil taşı bunlardan birkaçıdır.
Tarih: 2020-12-16 10:20:22 Kategori: Hayat Bilgisi
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Yorum Yapx